Özgüveni mi yüksek yoksa şımarık mı?
Her anne-babanın ortak isteği “kendine güvenen” çocuklar yetiştirmektir. Bu çok haklı bir istektir çünkü çocuğun sağlıklı gelişimi için “özgüven” ilk sıralarda gelir.
Özgüven, çocuklarının doğumundan itibaren her anne-babanın uğraştığı bir konu. Çocuğun özgüvenini geliştirmek, korumak ve artmasını sağlamak, çocuk yetiştirme becerilerinin başında gelir; çünkü yeterince gelişmiş özgüven duygusu, hem öğrenme yetisini, hem sosyal ilişkilerde başarıyı, hem de gelişim yüzlerini etkileyen önemli bir duygudur.
Çocukların özgüvenli olması ile birlikte dikkat edilmesi gereken çok önemli bir konu var. Çocuklara özgüven aşılamaya çalışılırken sağlıklı özgüvene sahip olmayan şımarık çocuklar yetişiyor.
Sağlıklı özgüven; çocuğun kendini olduğu gibi kabul etmesi, kendini olduğundan ne yukarı ne de aşağı görmesi, kendisi ile barışık olması, kendini değerli hissetmesidir. Bu durumun aşırı ya da kontrolsüz yapılaması çocukların şımarık olmasına sebep oluyor.
Özgüven sahibi olsun derken çocuklar neden şımarık oluyor?
- Ebeveynler, çocukları kendini ifade edebilsin, kararlarını alabilsin ve hakkını savunabilsin isterler. Her durumda olduğu gibi bu durumda da aşırıya kaçılması çocuğun sağlıksız bir özgüvene sahip olmasına ve şımarık olmasına sebep olur. Çocuğunuzun kendini ifade etmesine müsaade edin, çocuğunuzu dinleyin, fikri önemli olmasa da onu duyun. “Sen bu konu hakkında ne düşünüyorsun” diye sorun. Bunu yaparken çocuğunuzun fikirlerine önem verdiğini ama sizin hayat şartlarınıza, koşullarınıza uymadığı sürece de isteğini kabul edemeyeceğinizi belirtin.
- Çocuğuma ‘hayır’ dersem özgüveni kırılır korkusu anne babanın en büyük yanlışlarından biridir. ‘hayır’ kelimesi çocukların özgüvenini kırmaktan çok neyi yapabilecekleri, neye hakkı oldukları, nelere gücü yettiğini belirleyen bir sınırdır bu da çocuğa güven duygusunu verir.
- Çocuğunuzun her istediğine ‘evet’ demeyin. Hayatta hiçbir şeyden geri kalmasın, arkadaşlarının sahip olduklarına o da sahip olsun isteği, her şeye sahip olsun isteği doyumsuz çocuk yetişmesine sebep oluyor. Çocuk ebeveynleri tarafından her istediğinin yapılmasına alıştığında özgüven sahibi olmuyor tam tersi istekleri yapıldığı sürece de hayatta var olmuş oluyor. Yaşadığımız dönemde alım gücü çok fazla eğer bu yarışa sizde katılırsanız elinde olanla mutlu olmayan, her zaman daha fazlasını isteyen yani doyumsuz, şımarık çocuklar yetiştirmiş olursunuz..
- ‘ Sen istediğin her şeyi yapabilirsin’, ‘ Sen her konuda çok başarılısın.’ gibi sözler çocuklarda ‘ Ben zaten istesem her şeyi yaparım’ ‘ ben zaten bunu yaparım’ düşüncesini empoze ettiği için yeni bir eylemi yapmaya karşı isteksiz ve ilgisiz olmasına sebep oluyor. Her şeyi yapabileceğine inanan çocuk yeni bir durumla karşılaştığında heyecanı ya olmuyor ya da heyecanı çok kısa sürüyor. Zaten başaracağım ve mükemmel olacağım bir konuyla ilgili neden çaba sarf edeyim düşüncesine giriyor. Bu durum karşısında çocuklar tarafından en çok söylenen sözler ‘sıkıldım, yapmak istesem yapardım, istesem başarırım’ ama yapmaya ve başarmaya isteksiz oluyorlar. Aşırı özgüven çocuğun kendini gerçekçi tanıma ve geliştirme becerisini elinden alır.
- Çocuğunuzu cesaretlendirin, destekleyin ve takdir edin. Olumlu davranışlarını olumsuz davranışlarından daha fazla görün, fark edin. Bunlar çocuklarınızın özgüvenini arttır ama dikkat edilmesi gereken önemli konu; olumsuz yanlarını ve hata yapabilecekleri gerçeğini yok saymasın, üstünü kapamayın. Hiçbir olumsuz yönü, hatası olmadığını düşünen çocuk mükemmel olduğuyla ilgili yanlış bir düşünceye ve duyguya kapılır. Çocuk hata yapabilir bu en doğal haklarıdır sanki hiç hata yapmamış gibi davranıp, yaptığı hataları haklılaştırılmamalıdır.
- Çocuğunuzu biriyle kıyaslamak onun özgüvenini düşürür. Çoğu ebeveynin yetiştirmede yaptığı en büyük hata çocuklarını bir başkasıdır. Kıyaslamanızı çocuğunuzun aleyhine de yapsanız lehine de çocuğunuza uzun vadede zarar vermiş olursunuz. Özgüven sahibi olsun diye başka çocuklarla yapılan kıyaslamada ‘bak onlar kötü çocuk, sen çok iyi çocuksun’ ‘bak onlar başarılı değil sen çok akıllısın’ gibi sözler çocukların sağlıksız özgüvene sahip olmasına sebep olur.
- Anne ve babasının desteğinin olduğunu bilmek, yanında olduğunu bilmek çocukların kendine olan güvenini arttırır ama her an, her zorluklar, her başı sıkıştığında yanında ebeveynini bulan çocuk bunu ailesinden hep ister. Her zorlukta çocuğunu kurtaran anne babanın çocukları hayatla mücadele etmeyi bilmeyen buna ihtiyaç duymayan özgüvenli görünümlü şımarık oluyor.
- Çocuklarınızın yaş grubu ve kişilik özelliklerini göz önüne alarak yapıp yapamayacağı şeyler konusunda bilgilendirebilirsiniz. Özgüvenli çocuklar, gerçekten yapabilecekleri şeylere talip olurken, yapamayacakları şeylerde biraz geride durmayı tercih ederler; şımarık çocuklar ise yapamayacak olsa da abartılı ve gerçekçi olmayan bir özgüvenle her konuda kendilerini öne atabilirler.
- Özel ve biricik olduğu hissettirilmeye çalışırken çocuklarına prens ve prenses muamelesi yapan ebeveynlerin çocukları ben merkezci, sadece kendisinin isteklerinin önemli olduğunu, başkalarının isteklerini ve düşüncelerini önemsemeden büyürler.
- Çocuğun her zaman her konuda sürekli başarılı olduğu duygusunu besleyerek aşırı ödüllendirici yaklaşımlar sergileyen ebeveynler de şımarıklığı desteklerler.
- Her zaman kuralların olması gerekir. Kurallar nasıl bizim toplum içinde kontrollü bir şekilde yaşamamızı sağlıyorsa çocuklarında belli bir noktaya kadar hak ve özgürlüğe sahip olduğunu, uyması gereken kurallar olduğunu hissettirir. Uyku saati, tv izleme, teknoloji kullanımıyla vb kararlar çocuğa bırakılmamalıdır. Ne zaman isterse uyur, sıkılınca bırakır düşüncesi doyumsuzluğa ve şımarıklığa sebep olur.
- Bazı anne-babalar, modern kültürün etkisiyle demokratik anne-baba olmayı abartırlar. Buna bağlı olarak, çocuğun yetkinlik alanına girmeyen her konuda karar verici olmasını beklerler. Onların belli bir olgunluk seviyesinde olduğu ve her konuda aldığı kararın doğru olmadığı, her konuda taleplerinin yerine getirilmemesi gerektiği unutulmalıdır. Daha sonrasında sizin ve toplumun düzeni korumak için oluşturulan kurallara karşı gelen kendi kuralını kendi koymaya çalışan, topluma ve toplum normlarına uyum sağlamakta güçlük çeken bireyler olarak hayatlarına devam etmeye çalışırlar.
PRENSESİN ÖYKÜSÜ
George W. Burns’ın kitabında yer alan bu öykü; çocukların her zaman istediği her şeyi alamayacağını, mutluluğun sahip olduğumuz şeylerde saklı olduğunu hatırlatmak adına güzel bir yazıdır. Bu öyküyü çocuklarınızla paylaştığınızda onların iç dünyalarında bir yerlere dokunacağından şüphem yok:
Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar her şeyi..neredeyse, her şeyi olan bir prenses varmış. Elbette prenses olduğu için hayalini kurduğu her şeye sahipmiş. Bir şey istediğinde etrafındakilere söylüyor ve istediği şeye sahip oluyormuş. Modern çağın prensesi olduğundan son moda oyuncakların hepsine sahipmiş. Kendisi için özel olarak yapılmış bir saray evi de varmış. Ayrıca son moda bilgisayar oyunları da varmış. Ancak tüm bunlara rağmen prenses ilgisini kaybedip sıkılıyormuş ve kendini yalnız hissediyormuş.
Prenses bazı zamanlarda odasının camını açıp dışarıyı seyrediyormuş. Bir gün sokakta sek sek oynayan birbirinin peşinde koşan çocukların neşeli bir şekilde oynamalarını, sohbetlerini ve şarkılarını izlemiş.
‘ Neden şu çocuklar bu şekilde sesler çıkartıyorlar’ diye sormuş bir gün prenses kraliyet dadısına.
‘ Sanırım mutlu oldukları için demiş’ demiş kraliyet dadısı.
Pencereden tekrar bakan prenses ‘ Ben de mutlu olmak istiyorum. ‘Beni ne mutlu eder’ demiş.
Kraliyet dadısı daha önce hiç bu kadar zor durumda kalmamış. Keşke prensesin dışarıya çıkıp diğer çocuklarla oynamasına izin verebilseydim, böylece prenses gülmeyi ve eğlenmeyi de öğrenebilirdi diye düşünmüş.
Peki kraliyet dadısı ne demeliydi böyle bir durumda? Prensesin bu sorusuna bir yanıt bulması gerekiyormuş. Düşünceli bir şekilde gözlerini yere dikmiş bakarken birden prensesin ayakkabılarını görmüş dadı. Sonunda ‘ Eğer, krallıkta yaşayan en mutlu çocuğu bulursak sende onun ayakkabılarını giyersin ve onun adımlarını atarsın, böylece mutlu olmanın ne olduğunu öğrenebilirsin’ demiş.
Prenses hemen krallığa gidip bir tabur askeri kraliyette yaşayan en mutlu çocuğu bulması için görevlendirmesini istemiş. ‘ En mutlu çocuğu bulduğunuzda bana derhal onun ayakkabısını getirin’ demiş askerlere.
Prenses heyecanla beklemeye başlamış, saatler günlere günler haftalara döndükçe daha da büyük bir heyecanla beklemeye başlamış. Her gün birkaç kez ‘ En mutlu çocuğu buldular mı? Bana söz verdikleri ayakkabılar nerede’ diye soruyormuş.
Bu bekleyiş prensesi meraklandırmış. Acaba en mutlu çocuğun ayakkabıları nasıldı? Kumaş ayakkabı mı, yoksa son moda çizme mi ya da spor ayakkabısı mıydı acaba? Ne renkteydi? Televizyonda reklamlarda gördüğü o ışıklı ayakkabılardan mıydı yoksa? Kafasında bu sorularla sabırsızlık içindeymiş prenses.
Sonunda beklenen gün gelmiş. Kraliyet dadısı beklenen haberle prensesin odasına girmiş. ‘Saygıdeğer prensesim, size hem iyi hem de kötü haberim var.’ demiş.
‘ Önce iyi haberi ver. ’ demiş prenses büyük bir heyecanla
‘ Şey ‘ demiş kraliyet dadısı ‘kraliyette yaşayan en mutlu çocuk bulundu.’
‘Peki ayakkabılarım nerede o zaman’ diye sormuş ısrarla.
‘ Şimdi sıra kötü haberde’ demiş kraliyet dadısı. Kraliyetin en mutlu çocuğunun ayakkabısı yokmuş.
- Çocukların ihtiyacı karşılandığında, yapması gereken her şey sunulduğunda hayat için mücadele etmeyen mücadele, hayattan keyif almayan, küçük şeylerle tatmin olmayan, mutsuz ve şımarık nesil yetişmiş oluyor. Çocuklar ne kadar kendi kendilerine beslenebilir, kendi kendilerine bakabilirse özsaygı ve özgüven eksikliğinden o kadar az etkilenir.
Klinik Psikolog
Seçil BOZKURT ÖNAL
Hiwell Psikolojik Danışmanlık
https://www.hiwellapp.com/psikologlar/secil-bozkurt-onal